“Nazlı” olmak
200 yıldır tüm dedelerim aynı sokakta, aynı evde gözüküyor. O dönemde yapılan bir nüfus sayımına kadar dedelerimizden haberdarız. Bilinen en eski atam Nazlıoğlu Ahmed.
1820 yılında Kütahya Şehreküstü Mahallesi, Palanga Sokak’ta oturmaktaydı. 1961 yılında babam dahi bu evde doğmuştur ve gençliğinde dedemler 100 metre ötede bir eve taşınana kadar burada yaşamıştır. Benim ofisim de bu eve 200 metre uzaklıkta.
1821'de Nazlıoğlu Ahmed’in bahçesinden su çıkar. “Tek başıma kullanamam” der. Bir çamaşırlık ve çeşme yapıp vakfeder. Mahalleli 200 yıla yakın süre oradan yararlanır. Vakfettiğine dair Osmanlıca resmi belgeler de aile arşivimizde.
Önüne de bir kitabeye bir şiir yazar. Çocukken dedemin okuttuğu bu şiire Mustafa Kalyon’un “Kütahya Su Medeniyeti” kitabında rastlamıştım.
Kitabe maalesef çalınmıştır. Son satırda “…sahibül hayrat vel hasenat Nazlıoğlu el hac Ahmet Ağa…” ya dua okunmasını ister.
Kitabebede yazan şiirin Latin harfleriyle Türkçe halini, dedemin baba Mustafa dedem küçükken bize okuturdu.
Dedemin babası, yani halk arasında bilinen ismiyle Mücellit Mustafa, Vilayet matbaasında mücellitti.
Mücellit Mustafa’nın babası Çanakkale’de şehit olmuştur. Mustafa dede şöyle hatırlar. Kendisi 5, abisi 7, büyük abisi 9 yaşlarındadır. Ellerinde yağ lambası gece vakti karanlıkta İstasyon’a giderler. Gecenin vaktinde bir tren gelir. Babaları karanlıkta onları bulur. Öpüp koklar ve gider. Bir daha da geri gelmez. Mustafa dede ve abileri yetim büyürler.
Mücellit Mustafa, Ulviye isminde bir hanımla evlenir. Ulviye hanımın babası, Kütahya’da önemli bir aileden önemli biridir; İbrahim Önlük.
Mücellit Mustafa’nın çok yakın bir arkadaşı vardır: Osman. Bunlar gençliklerinde çok hareketlidirler. Dereye kaçarlar, Çamlıca’ya yürürler. İkisi de zaanaatkardır. Osman dedenin hobi olarak kendisine yaptığı küçük hobi aletleri bendedir.
Hastanede yatarken küçük bir kağıda bir not yazar ve vefat eder. O not beni çok etkilemiştir. Bir ömrü doğru yaşayıp hiç telaşı, yarım bıraktığı işi, pişmanlığı olmadan, yaratıcıyı merak ettiğini söyleyerek veda etmiştir.
Mustafa ve Osman, çocuklarını evlendirirler. Biri dedem, biri babaannem. Fotoğraflarına baktıkça çocukları tarafından “pamuklar” diye sevilen bir çift.
Dedem gençliğinde babasından kalma mücellitlik mesleğini devlet dairesine değil bir dükkanda halka açık olarak sürdürmeye başlar. 1958'de bir ciltevi açar.
Adnan Menderes döneminde Kütahya’ya Azot Fabrikası açılır. O zamanlar büyük bir fırsattır. Mücellit Mustafa’nın oğlu Cağfer, orada işe başlar. Böylece dükkan, henüz ilkokula giden oğlu İbrahim’e emanet edilir. Dede torun cilt yaparlar. Dede zaten 40 yıldır kitaplara aşinadır. İstanbul’dan kitap getirmeye başlarlar. Raflar dolar.
İbrahim Nazlı, ciltlediği kitapları okumakta, yılda bir İstanbul’a gidip gelmektedir. Orada şimdi büyük yayıncılardan bazılarıyla tanışır. Hayal ettiği çok şey vardır ama ama henüz zamanı değildir.
1995'te Kütahya’ya üniversite açılacaktır. Şehrin ileri gelenleri İbrahim Nazlı’nın kapısını çalar. “Şehrimize öğrenci gelecek ama ‘bir kitapçısı bile olmayan şehre geldik’ diyecekler” derler. Vakti gelmiştir. İbrahim Nazlı, Üniversite Kitabevi’ni kurar. Ve Kütahya’nın ilk defa göreceği büyüklükte bir kitapçı dükkanına akademik, kültürel, popüler tüm kitaplardan getirir.
Mücellit Mustafa dedem ben ilkokuldayken vefat etti. 90 yaşında dahi hareketli idi. Hayatı inanılmaz dolu dolu yaşamıştı. Düzen insanı idi. Ahşap zaaatkarı ve mücellitti. Babamın okul çantasını ahşaptan o yapmış. Evinin tavanlarını ahşaptan o işlemiş. Her gün aynı saatte aynı şeyleri yaparmış. Akmayan bir çeşmenin bile peşine düşermiş.
Dedem Cağfer, Kütahya’da en sevilen insanlardan biriydi. Göçmenler, dışarıdan Kütahya’ya çalışmaya gelenler, ilçeden gelenler; herkes severdi, çünkü herkes yabancı insanlardan çekinirken o sıcak herkese davranırmış. “O kadar sosyaldi ki; birinin artırdığını diğerinin eksiğine tamamlardı” deniyordu. İnanılmaz tutumlu biriydi. Gönüllü olarak sabah namazından önce camiye gidip cemaat gelmeden sobayı yakarmış. Ben ortaokuldayken vefat ettiğinde babam hayatında bu kadar kalabalık bir cenaze görmediğini söylemişti. Hala yerel bir yere gittiğimde dedemin, babasına veya dedesine iyilik yaptığı biri karşıma çıkar. Herkesle takılır, şakalaşırmış, yüzü hep gülermiş. Ben de öyle hatırlıyorum.
Babamı 2020 yılının Mart ayında kaybettik. Türkiye’nin her yerinden mesajlar geldi. Bugün mezun olmuş, meslek edinmiş, hayat kurmuş binlerce üniversite öğrencisine ilham olmuş, kitap tavsiye ve hediye etmiş.
Ahmed dedemden bana topluma yararlı olmak kalmıştır. Cağfer dedemden kendinden sonrasını düşünmek kalmıştır. Mustafa dedemden çalışkanlığı ve çok yönlü olmayı öğrendim. Cağfer dedemden herkesin yardımına koşmayı ve eğlenceli olmayı öğrendim. Babamdan vizyonu geniş olmayı ve sınırlarını aşmayı öğrendim.