“Nazlı” olmak

Abdullah Reha Nazlı
5 min readAug 27, 2023

--

Babam İbrahim, dedem Cağfer, dedemin babası Mücellit Mustafa, dedemin dedesi Mücellit Cağfer ve onun dedesi Nazlıoğlu Ahmed’den bana çok kıymetli örnekler kaldı

200 yıldır tüm dedelerim aynı sokakta, aynı evde gözüküyor. O dönemde yapılan bir nüfus sayımına kadar dedelerimizden haberdarız. Bilinen en eski atam Nazlıoğlu Ahmed.

1820 yılında Kütahya Şehreküstü Mahallesi, Palanga Sokak’ta oturmaktaydı. 1961 yılında babam dahi bu evde doğmuştur ve gençliğinde dedemler 100 metre ötede bir eve taşınana kadar burada yaşamıştır. Benim ofisim de bu eve 200 metre uzaklıkta.

Evi hatırlandığı kadarıyla çizdirdik. Nazlıoğlu Ahmed’den itibaren babam dahil herkes burada doğmuş. 200 yıl atalarım bu evde yaşamış.

1821'de Nazlıoğlu Ahmed’in bahçesinden su çıkar. “Tek başıma kullanamam” der. Bir çamaşırlık ve çeşme yapıp vakfeder. Mahalleli 200 yıla yakın süre oradan yararlanır. Vakfettiğine dair Osmanlıca resmi belgeler de aile arşivimizde.

Çeşme ve çamaşırlık. Solda evin ucu gözüküyor. Arkada bahçesi.

Önüne de bir kitabeye bir şiir yazar. Çocukken dedemin okuttuğu bu şiire Mustafa Kalyon’un “Kütahya Su Medeniyeti” kitabında rastlamıştım.

*Hz.Muhammed’in torunları Hasan ve Hüseyin’in susuz bırakıldığı hadisesi tesiri ile Kütahya’da su isterken “Hasan ve Hüseyin’in hatrına” istenir veya teşekkür ederken bu isimler kullanılır.

Kitabe maalesef çalınmıştır. Son satırda “…sahibül hayrat vel hasenat Nazlıoğlu el hac Ahmet Ağa…” ya dua okunmasını ister.

Ahmet Yakupoğlu, Palanga sokağın girişini resmetmiş. İleride hem çamaşırlık hem ev gözüküyor.

Kitabebede yazan şiirin Latin harfleriyle Türkçe halini, dedemin baba Mustafa dedem küçükken bize okuturdu.

Sağdaki Mücellit Mustafa’nın el yazısı. Kitabe çalınınca şiiri Türkçe olarak yazıp çeşmenin üzerine asmış. Ben çocukken mücellit Mustafa dedemin evinin kapısının üstünde asılıydı

Dedemin babası, yani halk arasında bilinen ismiyle Mücellit Mustafa, Vilayet matbaasında mücellitti.

Taşköprü’deki sağdaki bina önceden Arap Tekke, Cumhuriyet’ten sonra Vilayet Matbaası. Bugün yok.

Mücellit Mustafa’nın babası Çanakkale’de şehit olmuştur. Mustafa dede şöyle hatırlar. Kendisi 5, abisi 7, büyük abisi 9 yaşlarındadır. Ellerinde yağ lambası gece vakti karanlıkta İstasyon’a giderler. Gecenin vaktinde bir tren gelir. Babaları karanlıkta onları bulur. Öpüp koklar ve gider. Bir daha da geri gelmez. Mustafa dede ve abileri yetim büyürler.

Mücellit Mustafa, Ulviye isminde bir hanımla evlenir. Ulviye hanımın babası, Kütahya’da önemli bir aileden önemli biridir; İbrahim Önlük.

Ahmet Yakupoğlu’nun “İbrahim Önlük evi” ismiyle resmettiği resim. Evin alt dükkanının kiracısı Hisarlı Ahmet imiş. Resimde gözüken de o.

Mücellit Mustafa’nın çok yakın bir arkadaşı vardır: Osman. Bunlar gençliklerinde çok hareketlidirler. Dereye kaçarlar, Çamlıca’ya yürürler. İkisi de zaanaatkardır. Osman dedenin hobi olarak kendisine yaptığı küçük hobi aletleri bendedir.

Ortadaki mücellit Mustafa, sağdaki Osman dedem. Biri dedemin, biri babaannemin babası.

Hastanede yatarken küçük bir kağıda bir not yazar ve vefat eder. O not beni çok etkilemiştir. Bir ömrü doğru yaşayıp hiç telaşı, yarım bıraktığı işi, pişmanlığı olmadan, yaratıcıyı merak ettiğini söyleyerek veda etmiştir.

Osman dedemin hobilerinden biri. Kendisine küçük aletler yapmak.

Mustafa ve Osman, çocuklarını evlendirirler. Biri dedem, biri babaannem. Fotoğraflarına baktıkça çocukları tarafından “pamuklar” diye sevilen bir çift.

Osman dedenin annesi Akile nine, Hatuniye Mahallelidir. Hatuniye’de son mevlevi şeyhi Rıfat Efendi’nin konağının önündeki Gözüm Şeyh Tekkesi’nde insanlara çorba dağıtırlarmış.

Dedem gençliğinde babasından kalma mücellitlik mesleğini devlet dairesine değil bir dükkanda halka açık olarak sürdürmeye başlar. 1958'de bir ciltevi açar.

Adnan Menderes döneminde Kütahya’ya Azot Fabrikası açılır. O zamanlar büyük bir fırsattır. Mücellit Mustafa’nın oğlu Cağfer, orada işe başlar. Böylece dükkan, henüz ilkokula giden oğlu İbrahim’e emanet edilir. Dede torun cilt yaparlar. Dede zaten 40 yıldır kitaplara aşinadır. İstanbul’dan kitap getirmeye başlarlar. Raflar dolar.

İbrahim Nazlı, ciltlediği kitapları okumakta, yılda bir İstanbul’a gidip gelmektedir. Orada şimdi büyük yayıncılardan bazılarıyla tanışır. Hayal ettiği çok şey vardır ama ama henüz zamanı değildir.

1995'te Kütahya’ya üniversite açılacaktır. Şehrin ileri gelenleri İbrahim Nazlı’nın kapısını çalar. “Şehrimize öğrenci gelecek ama ‘bir kitapçısı bile olmayan şehre geldik’ diyecekler” derler. Vakti gelmiştir. İbrahim Nazlı, Üniversite Kitabevi’ni kurar. Ve Kütahya’nın ilk defa göreceği büyüklükte bir kitapçı dükkanına akademik, kültürel, popüler tüm kitaplardan getirir.

Mücellit Mustafa dedem ben ilkokuldayken vefat etti. 90 yaşında dahi hareketli idi. Hayatı inanılmaz dolu dolu yaşamıştı. Düzen insanı idi. Ahşap zaaatkarı ve mücellitti. Babamın okul çantasını ahşaptan o yapmış. Evinin tavanlarını ahşaptan o işlemiş. Her gün aynı saatte aynı şeyleri yaparmış. Akmayan bir çeşmenin bile peşine düşermiş.

Mücellit Mustafa dedemin not defteri.

Dedem Cağfer, Kütahya’da en sevilen insanlardan biriydi. Göçmenler, dışarıdan Kütahya’ya çalışmaya gelenler, ilçeden gelenler; herkes severdi, çünkü herkes yabancı insanlardan çekinirken o sıcak herkese davranırmış. “O kadar sosyaldi ki; birinin artırdığını diğerinin eksiğine tamamlardı” deniyordu. İnanılmaz tutumlu biriydi. Gönüllü olarak sabah namazından önce camiye gidip cemaat gelmeden sobayı yakarmış. Ben ortaokuldayken vefat ettiğinde babam hayatında bu kadar kalabalık bir cenaze görmediğini söylemişti. Hala yerel bir yere gittiğimde dedemin, babasına veya dedesine iyilik yaptığı biri karşıma çıkar. Herkesle takılır, şakalaşırmış, yüzü hep gülermiş. Ben de öyle hatırlıyorum.

Babam aklımızda bu haliyle kaldı

Babamı 2020 yılının Mart ayında kaybettik. Türkiye’nin her yerinden mesajlar geldi. Bugün mezun olmuş, meslek edinmiş, hayat kurmuş binlerce üniversite öğrencisine ilham olmuş, kitap tavsiye ve hediye etmiş.

Kitabevimizde babamın resmi. Resmi, 1998'de burada öğrenciyken babamdan kitap alan bir Fizik öğretmeni çizip getirmiş.

Ahmed dedemden bana topluma yararlı olmak kalmıştır. Cağfer dedemden kendinden sonrasını düşünmek kalmıştır. Mustafa dedemden çalışkanlığı ve çok yönlü olmayı öğrendim. Cağfer dedemden herkesin yardımına koşmayı ve eğlenceli olmayı öğrendim. Babamdan vizyonu geniş olmayı ve sınırlarını aşmayı öğrendim.

--

--

Abdullah Reha Nazlı
Abdullah Reha Nazlı

Written by Abdullah Reha Nazlı

Mühendis, girişimci, tasarımcı, yazar.

No responses yet